Sayfalar

8 Şubat 2011 Salı

Telaş

Güzel güneşli havalar kış günüde olsa insanı dışarı çıkmaya zorlar. sanki herkes bir yerlerde   toplanmış konser, maç,  eğlence, parti, toplantı    v.b   her neyse başlamışta daha sen evden çıkamamışsın geç kalmışsın gibi...  o günü kaçırmamak istersin sanki  kötü havalarda evde boş  boş oturulup geçirilen  günler gün değilmiş gibi.   Hatta böyle havanın kapalı olduğu günlerde evde yayılmanın bahanesi de olduğundan  iç huzuru ile rahat rahat mayışırsın evinde...
Ben de zaten oldum olası her şeyi yakalayabilmek her şeye yetişmek gibi bir duygu durumu vardır. Beni hep çok yorar, aynı anda kaç şey yapabilirsin ki??Her şeyden nasıl tadabilirsin ki ?   Bu telaş yaş ilerledikçe daha da agresif bir hal alıyor. Kaçırıyorum duygusu oldukça rahatsız edici. Aslında her şeyi yakalamaya çalışırken her şeyin biraz ucundan tutup hiç bir şeyi tam dokunamamak..Hatta bazılarının hiç yaşanmamış duygusu bırakarak elinden kayıp gitmesi.. TV karşından kanalları sürekli değiştirerek her kanaldaki programı kaçırmamaya çalışırken aslında hiç birisini tam seyredememek gibi.
 Öyle bir pazar günü güneşi kaçırmamak !! için acele ederek evden kendimi ve evdeki diğer kişileri dışarı attım. herkes faydalansın güneşi içine sindirsin depolasın istedim . Herkesin neye gereksinimi olduğunu en iyi ben bilirim ya!!
 Moda sahilinde  İstanbul'un en güzel manzaralı yerinde yürüyüş yaparken yine kafamın içinde bir sürü sıraya koyamadığım  aktivite vardı . Öyle çok önemli şeyler değil sıradan basit..önce sıkı bir yürüyüş yapıp sonra yukarı çıkıp karnımı doyurup dondurma alıp tekrar sahile mi  insem ,bu arada pazar gazetesini de alıp bir göz gezdirsem...yoksa yiyeceğimi paketde alıp gelip sahilde mi oturup yesem ?sonra tekrar yukarı çıksam ,güneşin batışını nereden seyretsem  ?tepede mi otursam sahilde mi otursam? tepede oturursam bank bulamazsam v.b,v.b.,v.b........ bu arada sahili yürümüşüm bitmiş manzarayı hiç seyretmemişim , etrafımı hiç görmemişim moda deniz kulübünün oraya nasıl gelmişim farkında bile değilim..o an durdum bulduğum ilk taşın üstüne oturdum ve sadece denize baktım...İçimi susturdum , saati durdurdum , yorgundum .Güneşin önünden geçen gemilerin  ve tarihi yarımadadaki muhteşem yapıların silüeti eşliğinde güneşin batışını seyrettim. Muhteşemdi her zamanki gibi ve o günden aklımda kalan tek görüntü oydu.....

21 Ocak 2011 Cuma

RUTİN

Her sene rutin göğüs kontrolüne giderim. Ultrason odasında uzanır sessizce doktoru beklerim, sonra doktor gelir ışıkları kapatır ve oda loş bir ortama döner. Doktor ultrason cihazının probunu göğüslerimde gezdirmeye başladığında ben o odadan kopar ,son  rutin muayeneden bu yana geçen 1 sene içinde yaşadıklarımı, bu yaşananlar karşısında benim hissettiklerimi , beynimde yarattığım endişeleri, olumsuz düşünceleri ,sıkıntı duyduğum zamanları düşünürüm. Sanki bu bir hesap kesme zamanıdır. Acaba kendi kendime yarattığım çoğu gereksiz sıkıntılar göğsümün içinde mm yada cm boyutlarında küçük bir bombaya dönüşmüş müdür? ödemekte çok zorlanacağım yada hiç ödeyemeyeceğim bir hesap ile karşı karşıya mıyım ?  Bu farkında olmaktır, defalarca kere gidilip gelinecek terapi seanslarından daha samimi bir kendi kendinle yüzleşme anıdır  ve sarsıcıdır.  Probun üzerimde gezindiği ve ekrana belli belirsiz karaltıların çıkıp, boyutlarının işaretlendiği o on beş dakika  her sene bana çok şey öğretir ve çoğunu uygulayamayacağım yeni kararlar aldırır.
Geçmiş olsun Vasfiye Hanım sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp odaya geri dönerim. Kötü bir şey görünmüyor sözünü duyduğumda  derin bir oh çeker bu senede yırttık gibilerden  ve aldığım kararlar için yoğun bir motivasyonla görüntüleme merkezinden ayrılırım. Genellikle bu rutin muayeneye aralık ocak aylarında girdiğimden merkezden çıktığımda Maçka tepesinde boğazdan esen serin rüzgar müthiş bir farkındalıkla yüzüme çarparak ferahlığını bırakır. Ve o anda vücuduma karşı derin bir suçluluk ve şükran duygularıyla karışık akaretlerden Beşiktaş a doğru yürürüm. İşte bu en sevdiğim anlardan biridir.. Sanki gönül gözüm açılmıştır , İstanbul ne kadar da güzeldir. İTÜ binası ,karşıda Maçka parkı boğazın girişi, akaretlerdeki muhteşem konutlar, şehrin yaşayan hali, insanlar hepsi ne kadar güzel bir tablonun içine oturmuşlardır. Al seyreyle diye gözümün önüne serpiştirilmiştir.Tanrım bu nasıl bir iyimserlik sarhoşluğu...Bu senede değişmeyen (iyi ki değişmedi) bu duygularla Beşiktaş  iskelesine varmışım bile , saatlerce daha yürüyebilirdim. Bu yürüyüşte gözlerimi her yere gezdirdim, herkese baktım, her şeyi gördüm .Beşiktaş a vardığımda  güneşin  batma saati yaklaşıyordu ,bu sırada  Beşiktaş camiinin tepesinde toplanmış  binlerce kuş yaptıkları muhteşem gösteri ile sanki benim duygularıma eşlik ediyorlardı. Durdum ve bir havai fişek gösterisi ya da müthiş bir bale gösterisi izler gibi kuşları seyrettim.  Sonra güneş battı ve kuşların gösterisi sona erdi onca kuş nereye gitmişti.  Onlar bunu her akşam gün batımından önce yapıyorlardı ama ben  çoğu zaman başımı bile kaldırmıyor onları  görmüyordum . Vapura binip dışarı oturdum ve İstanbul'un akşamüstü renklerini yansıtan muhteşem silüeti eşliğinde Kadıköy'e vardım. Otoparktan arabamı alıp akşam trafiğine karıştığımda azar azar bu yaşam sevinci ile dolu duygularımı Avrupa yakasında bıraktığımı hissetmeye başladım. Sanırım bu da rutinin bir parçasıydı. Kararım odur ki o yaşadığım o on beş dakikayı ve ardından yaşadığım coşkuyu bir sonraki seneye kadar yaşamda karşılaşacağım sıkıntılı anlarda kendimi korumak adına  kalkan olarak  kullanacağım.Tabi aldığım kararları uygulamayı da bir rutine dönüştürebilirsem..