Sayfalar

27 Mart 2012 Salı

Tik Tak

Dakikalar geçiyor tik tak.. Sona bir adım daha. Başlangıç çok görkemli,  sanki her doğum dünyanın  dönüm noktası, bir mucize, sonra aniden rutinleşme, aynılık ,benzeşme takip etme sürüden ayrılmama, risk alırım korkusu. Çocuk yetiştirmenin   kopma noktası.. evet gerçekten görkemli ve çok özeldi , evrenin miniminnacık da olsa bir noktasını tamamlamaya gelmişti,  ona ait bir nokta . Korkularımızla  yönetilen bizler onları da sıradanlaştırıyoruz, gelişmelerine fırsat vermiyoruz .. Doğadaki görevlerini , evrendeki yerlerini  hiç bilemiycekler, anlamsızlaşacaklar, yapay olacaklar, yönetenin oyuncağı olacaklar. Buna da düzen böyle , onun iyiliği için diyeceğiz. Yazarın dediği gibi gen bencil, özveri palavra. Ne yaparsak  kendimiz için, kendi konforumuz için yapıyoruz. Sonra büyüyorlar aynı bizim gibi ,tik tak tik tak sona bir adım daha.....Ebeveynlik bundan farklı bir şey olmalı, çok kafa yormalı, özgürleşmeli  düzenden ve korkularımızdan...Diye düşünüyorum  ...

8 Şubat 2011 Salı

Telaş

Güzel güneşli havalar kış günüde olsa insanı dışarı çıkmaya zorlar. sanki herkes bir yerlerde   toplanmış konser, maç,  eğlence, parti, toplantı    v.b   her neyse başlamışta daha sen evden çıkamamışsın geç kalmışsın gibi...  o günü kaçırmamak istersin sanki  kötü havalarda evde boş  boş oturulup geçirilen  günler gün değilmiş gibi.   Hatta böyle havanın kapalı olduğu günlerde evde yayılmanın bahanesi de olduğundan  iç huzuru ile rahat rahat mayışırsın evinde...
Ben de zaten oldum olası her şeyi yakalayabilmek her şeye yetişmek gibi bir duygu durumu vardır. Beni hep çok yorar, aynı anda kaç şey yapabilirsin ki??Her şeyden nasıl tadabilirsin ki ?   Bu telaş yaş ilerledikçe daha da agresif bir hal alıyor. Kaçırıyorum duygusu oldukça rahatsız edici. Aslında her şeyi yakalamaya çalışırken her şeyin biraz ucundan tutup hiç bir şeyi tam dokunamamak..Hatta bazılarının hiç yaşanmamış duygusu bırakarak elinden kayıp gitmesi.. TV karşından kanalları sürekli değiştirerek her kanaldaki programı kaçırmamaya çalışırken aslında hiç birisini tam seyredememek gibi.
 Öyle bir pazar günü güneşi kaçırmamak !! için acele ederek evden kendimi ve evdeki diğer kişileri dışarı attım. herkes faydalansın güneşi içine sindirsin depolasın istedim . Herkesin neye gereksinimi olduğunu en iyi ben bilirim ya!!
 Moda sahilinde  İstanbul'un en güzel manzaralı yerinde yürüyüş yaparken yine kafamın içinde bir sürü sıraya koyamadığım  aktivite vardı . Öyle çok önemli şeyler değil sıradan basit..önce sıkı bir yürüyüş yapıp sonra yukarı çıkıp karnımı doyurup dondurma alıp tekrar sahile mi  insem ,bu arada pazar gazetesini de alıp bir göz gezdirsem...yoksa yiyeceğimi paketde alıp gelip sahilde mi oturup yesem ?sonra tekrar yukarı çıksam ,güneşin batışını nereden seyretsem  ?tepede mi otursam sahilde mi otursam? tepede oturursam bank bulamazsam v.b,v.b.,v.b........ bu arada sahili yürümüşüm bitmiş manzarayı hiç seyretmemişim , etrafımı hiç görmemişim moda deniz kulübünün oraya nasıl gelmişim farkında bile değilim..o an durdum bulduğum ilk taşın üstüne oturdum ve sadece denize baktım...İçimi susturdum , saati durdurdum , yorgundum .Güneşin önünden geçen gemilerin  ve tarihi yarımadadaki muhteşem yapıların silüeti eşliğinde güneşin batışını seyrettim. Muhteşemdi her zamanki gibi ve o günden aklımda kalan tek görüntü oydu.....

21 Ocak 2011 Cuma

RUTİN

Her sene rutin göğüs kontrolüne giderim. Ultrason odasında uzanır sessizce doktoru beklerim, sonra doktor gelir ışıkları kapatır ve oda loş bir ortama döner. Doktor ultrason cihazının probunu göğüslerimde gezdirmeye başladığında ben o odadan kopar ,son  rutin muayeneden bu yana geçen 1 sene içinde yaşadıklarımı, bu yaşananlar karşısında benim hissettiklerimi , beynimde yarattığım endişeleri, olumsuz düşünceleri ,sıkıntı duyduğum zamanları düşünürüm. Sanki bu bir hesap kesme zamanıdır. Acaba kendi kendime yarattığım çoğu gereksiz sıkıntılar göğsümün içinde mm yada cm boyutlarında küçük bir bombaya dönüşmüş müdür? ödemekte çok zorlanacağım yada hiç ödeyemeyeceğim bir hesap ile karşı karşıya mıyım ?  Bu farkında olmaktır, defalarca kere gidilip gelinecek terapi seanslarından daha samimi bir kendi kendinle yüzleşme anıdır  ve sarsıcıdır.  Probun üzerimde gezindiği ve ekrana belli belirsiz karaltıların çıkıp, boyutlarının işaretlendiği o on beş dakika  her sene bana çok şey öğretir ve çoğunu uygulayamayacağım yeni kararlar aldırır.
Geçmiş olsun Vasfiye Hanım sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp odaya geri dönerim. Kötü bir şey görünmüyor sözünü duyduğumda  derin bir oh çeker bu senede yırttık gibilerden  ve aldığım kararlar için yoğun bir motivasyonla görüntüleme merkezinden ayrılırım. Genellikle bu rutin muayeneye aralık ocak aylarında girdiğimden merkezden çıktığımda Maçka tepesinde boğazdan esen serin rüzgar müthiş bir farkındalıkla yüzüme çarparak ferahlığını bırakır. Ve o anda vücuduma karşı derin bir suçluluk ve şükran duygularıyla karışık akaretlerden Beşiktaş a doğru yürürüm. İşte bu en sevdiğim anlardan biridir.. Sanki gönül gözüm açılmıştır , İstanbul ne kadar da güzeldir. İTÜ binası ,karşıda Maçka parkı boğazın girişi, akaretlerdeki muhteşem konutlar, şehrin yaşayan hali, insanlar hepsi ne kadar güzel bir tablonun içine oturmuşlardır. Al seyreyle diye gözümün önüne serpiştirilmiştir.Tanrım bu nasıl bir iyimserlik sarhoşluğu...Bu senede değişmeyen (iyi ki değişmedi) bu duygularla Beşiktaş  iskelesine varmışım bile , saatlerce daha yürüyebilirdim. Bu yürüyüşte gözlerimi her yere gezdirdim, herkese baktım, her şeyi gördüm .Beşiktaş a vardığımda  güneşin  batma saati yaklaşıyordu ,bu sırada  Beşiktaş camiinin tepesinde toplanmış  binlerce kuş yaptıkları muhteşem gösteri ile sanki benim duygularıma eşlik ediyorlardı. Durdum ve bir havai fişek gösterisi ya da müthiş bir bale gösterisi izler gibi kuşları seyrettim.  Sonra güneş battı ve kuşların gösterisi sona erdi onca kuş nereye gitmişti.  Onlar bunu her akşam gün batımından önce yapıyorlardı ama ben  çoğu zaman başımı bile kaldırmıyor onları  görmüyordum . Vapura binip dışarı oturdum ve İstanbul'un akşamüstü renklerini yansıtan muhteşem silüeti eşliğinde Kadıköy'e vardım. Otoparktan arabamı alıp akşam trafiğine karıştığımda azar azar bu yaşam sevinci ile dolu duygularımı Avrupa yakasında bıraktığımı hissetmeye başladım. Sanırım bu da rutinin bir parçasıydı. Kararım odur ki o yaşadığım o on beş dakikayı ve ardından yaşadığım coşkuyu bir sonraki seneye kadar yaşamda karşılaşacağım sıkıntılı anlarda kendimi korumak adına  kalkan olarak  kullanacağım.Tabi aldığım kararları uygulamayı da bir rutine dönüştürebilirsem..

9 Temmuz 2010 Cuma

hatırlamak

Hatırlamak istiyorum. Hatırlamak güç veriyor, mutluluk veriyor. Yaşarken olduğundan daha fazla hem de . Ablamın bana hediye getirdiği bir ayakkabı bana neler hatırlat. Çocukluğumun geçtiği göçmen mahallesinin (Taşlı Tarla) çamurlu yollarını, bu yollardan geçerek bayram ziyareti için Yeşilköy'deki  amcamı ziyarete giderken ayakkabılarımızın  kirlenmemesi için annemin,babamın  gösterdiği çabayı. Gerçi o zamanlar Yeşilköy'ünde yolları çamurlu idi. Eski Havaalanı caddesinde otururdu amcamlar şimdi Florya'ya giden havacılık müzesinin olduğu cadde.. Yeşilköy istasyonunda trenden indikmi amcamların evine kadar yine çamurlu yollardan yürüdüğümüzü hatırlıyorum. İn cin top oynardı o zamanlar  oralarda..Müthiş bir sessizlik olurdu Yeşilköy tren istasyonunda ,gecenin dinginliği hala his hafızamda...Babam omuzlarına çıkarır öyle taşırdı bizi . Çok harika hissederdim babamın omuzlarında gökyüzüne çıkmışım gibi. Uzun da boyluydu tam Deliormanlı  ,Deliormanlı dedimde babam gençlik yıllarını  kuzey Bulgaristan'da Türklerin çok yoğun yaşamadığı bir bölgede geçirmişti. Bu sebeple ilk müzik eğitimini kilise korolarında almıştı. Bana göre hala tanıdığım en iyi müzik kulağı olan  insandı.O gitarı bir başka çalardı, nasılda başka duyardı müziği. .Müziğin çok seslisini üst üste binmiş, farklı ama uyumlu birbirini tamamlayan  notalardan oluşmuş ,zengin armonisi olanını severdi. Belki ondandır farklıydı yaşıtlarımın babalarından. Her görüşe açıktı, ön yargılı değildi, farklı tadları farklı renkleri severdi yaşamında.. Bizim gelişmemize de o anlamda saygı duyardı. Denemelerimize , yaşamın renklerini keşfetmemize öncülük ederdi. Her tarzdan insanla rahatlıkla iletişim kurardı... Çok da esprili, komik adamdı. Babamla ilgili daha pek çok şey aklıma geldi ama bir başka yazıda bahsederim..Hatıra hatırayı çağrıştırıyor. Ne zengin bir malzeme. Yaşa yaşa bitmez...Çok sesli müzik deyince aklıma annemle babamın Taşlı Tarladan kalkıp o zamanki adıyla taksimde Kültür Sarayında opera izlemeye gitmeleri geldi aklıma , dedim ya hatırlamak istiyorum..sene 1965-1970 arası..Ablamla beni komşularımızda nine ile dede dediğimiz 2 büyük insan vardı onlara bırakırlardı. Annem kendi diktiği vücuduna çok yakışan şık elbiseleri ile eşlik ederdi babama operaya giderken..   Kültür Sarayında  giyeceği şık ayakkabılarını da çantasında taşırdı mevsim kışsa...Annem çok yaratıcıydı o kısıtlı şartlarda mucizeler yaratırdı. Olmaz kelimesini kabul etmemeyi , pes etmemeyi ve mücadele etmeyi ondan öğrendim sanırım..Opera dönüşünde biz çoğunlukla sobanın yanında uyumuş olurduk ama kulağım tetikte onların kapıyı açma sesinde olurdu. Anahtarın sesini duyduktan sonra daha derin, huzurlu bir  uykuya dalardım. Artık annem babam evde ya her şey yolunda idi. Bu duygu onlar gittiğinden beri eksik. Ama olsun o da his hafızamda istediğim zaman hatırlarım, güçlenirim.

 Beni en çok sevindiren hediyelerin başında Fatih 'de İnci mağazasından alınmış kırmızı rugan bir ayakkabının geldiğini hatırladım.O zamanlar Fatih 'in nasıl nezih ,nasıl gezinti yapılası bir semt olduğunu hatırlıyorum. Annem kendini de bizi de giyindirir kuşandırır ,Fatih'e giderdik .Renk sineması vardı bilmem hala duruyor mu?. Renk sinemasında ecnebi  filmler oynardı. Hemen yanında da bir sinema vardı orda da Türk filmleri oynardı. Julie Andrews li Neşeli Günler filmini Renk sinemasında izlemiştim. Hayal dünyamı zenginleştiren filmlerden biri olmuştu, II. dünya savaşı öncesi Avusturya'da geçiyordu sanırım...
Bir de kuru temizlemeci vardı  Atıkali'de ,JET GEM , annem İstanbul un en iyisi diye hep oraya verirdi önemli giysilerimizi ..O zamanlar elbiselerin üstüne poşet geçirmezdi kuru temizlemeciler kocaman kağıtlarla özenle kocaman paketler yaparlardı. dedim ya hatırlamak istiyorum. Yaş elliye yaklaşınca bundan sonra hep hatırlanası anlar biriktirmek istiyorum. Öyle anlar olmalı ki bunlar yaşarken de muhteşem hissetmeliyim , yıllar sonra hatırlarken de . Katmerli , tasarruflu bir durum ..Düşünsenize çok yaşlanmışız  içimiz istiyor ama bedenimiz yetmiyor gözünü kapa hatırla ,yeniden yaşa,   bedavadan....Beynimiz çalıştığı sürece sahneler hepsi orada duruyor sadece hatırlamak yetiyor. Çok kullanışlı .. Yaşamımın bundan sonraki zamanlarında bilinçli olarak muhteşem anılar biriktirmeye karar verdim...Sonra oturduğun yerden  gelsin hatıralar ,gitsin hatıralar...Ne hoş...

24 Haziran 2010 Perşembe

Fark Etmeden

"Söylediklerim bomboş
İncir çekirdeğini doldurmaz
Yapamadıklarımız yaptığımızın sisinden görünmez
Başkasını dinlemem
Hiç kimseye güvenmem
Sonra dünya siyah olmuş, neden?
Ben hiç fark etmeden

Ardımda çöplük bıraktım
Hiç bıkmadan hep attım
Beton beton büyüttüm
Hiç sormadan uyudum yattım
Bunu böyle kim yaptı
Ben orada yoktum ki
Sonra dünya siyah olmuş, neden?
Ben hiç fark etmeden

Çocuğuma ders olsun diye
Tuttum bir tokat attım
Konuşmak anlaşmak varken
İlk fırsatta kavga ettim
Güç her şeyin başı derim
Ardından düşüncelerim
Sonra dünya siyah olmuş, neden?
Ben hiç fark etmeden

Politikadan bıkmıştım
Hak hukuk derken batmıştım
İşler yolunda değil diye
Suçu başkasına atmıştım
Küçük birikimlerim bana yeter derim
Sonra dünya siyah olmuş, neden?
Ben hiç fark etmeden""

Bülent Ortaçgil den dinledim  bu şarkıyı...
    Sahtekarlıkla dürüstlük  arasında, kaytarmakla işini adam gibi yapmak  arasında ,nefretle sevgi arasında, zulümle  adalet arasında, haksızlığa karşı susmakla baş kaldırmak  arasında, arsızlık, açgözlükle  paylaşmak arasında , yalanla gerçek  , savaş ile barış  v.b   v.b  v.b   v.b arasında incecik bir çizgi var..Bir adımda  çizgiyi geçebilirsin  hiç önemsemeden, gündelik hayatın içinde, ayrıntılara dikkat etmeden .Aslında farkında olarak , kalabalıkların içinde   saklanarak  böcek gibi..Bu konu çok bireyseldir ve basittir. Mavilerden  bir dünya  istiyorsak önce kendimiz mavi olmalıyız yaşamın her anında. Sorumluk tamamen bizdedir, hiç bir özrümüz yoktur.

Sözleri kadar müziği de iyiydi  bu şarkının...

Bu aralar Bülent Ortaçgil in şarkılarını çok dinledim , çok sevdim...
"Olmalı mı olmamalı mı
Yoksa hiç değişmemeli mi
Ama ben değişmezsem, ben olamam ki "

15 Haziran 2010 Salı

Genç insan, markaları bizlere  asrın icatları gibi  sunduğun için büyük servetler kazandığını okudum bir yerlerde... Sen  o servetleri  afiyetle yeseydin,   keşke biz hiç bilmeseydik, duymasaydık dedim okuduğumda......
Bir abimin anlattığı bir hikaye geldi aklıma.  Adamın biri  çölde iyilik yaptığı biri tarafından soyulmuş, dolandırılmış .Adam soyulduğuna , kandırıldığına yanmamış ya bunu birine anlatırsa diye dertlenmiş..Sen den bir tek şey istiyorum her şeyi mi al  git  ama  ne olur bunu kimseye anlatma demiş..   Bunu duyanlar insanlara güvenmekten vazgeçer kimse kimseye iyilik yapmaz artık diye , bunu böyle istemiş.

Onun için dedim sen güle güle harca kazancını ama bunu kimse bilmese, duymasa . Diğer genç insanlar duyup da üretmekten, gelişmekten  vazgeçmese. Görüntü her şeydir gerisi boştur  diye  düşünmese...Bundan korkarım...

9 Haziran 2010 Çarşamba

Arkadaşlarım var...Çok özel , çok başka...Yaşasın , demiş ki az konuşanı, hasretle beklediğim    "Bu sabah hem yağmur ve hem de gözyaşı var İstanbul’da... Yağmur yolculuğa çıkanların selametle geri dönmesi için, göz yaşları ise paylaşılan duyguların derinliği için.." bir de "güzelsiniz işte" diye eklemiş..Sen de çok güzelsin arkadaşım   her şeyinle, lütfen hatta kal , şimdi  tam da yaşındayız  var olmanın sihirlerini keşfetmenin...
Bir diğeri ,kocaman sevgi dolu yüreği ile herkesle barışık olanı    "Canım ne güzel yazmışsın çok duygulandım ..! Ağlattın beni   Blog ta cevap yazmak istedim beceremedim buradan yazayım dedim
Bazen çok şanslısın Kızım diyorum kendime , Evrende pırıltılarla  karşılaştığım için sizin gibi .  " demiş.   Arkadaşım sen nereye yazarsan yaz hatta istersen hiç yazma öyle sevgi dolu bir enerji yayıyorsun ki bunu hissetmemek imkansız..Sen düşünmeye ve hissetmeye devam et yeter...

Derin duyguların paylaşımı !. Yaşamlar üst üste, yan yana , iç içe konmuş şöyle tepeden bakılmış karar verilmiş "Her şey olduğu gibi, nasılsa öyle, çıplak ve net"  Bir daha hiç gündelik olmamışlar, derinlerde kalmışlar...

Bana her zaman  süper insanmışım  gibi hissettiren  demiş ki" Beni de ağlattın. Duygularını ne kadar güzel ifade etmişsin. Devamını heyecanla bekliyorum, canım arkadaşım:))  Şimdi bana sorumluluk verdin,  bu çok iyi oldu...Devamlılık konusunda hep sıkıntılarım olmuştur ,maymun iştahlı derler.

Niye acaba bilen var mı ?  Bir belgeselde seyretmiştim çok şirin maymunlar vardı ,yedikleri yemişleri bir ısırık alıp bırakıp bir diğerine geçiyorlardı belki de ondan   benim gibilere maymun iştahlı diyorlar....Bir de şimdi bir atasözü öğrendim bununla ilgili çok hoşuma gitti., hem de komik.. " Hamama gider kurnaya ,düğüne gider zurnaya aşık olur"  Hep yeni başlangıçlara, değişimlere duyulan heyecan ve ardından hızla gelen bıkkınlık  ve  yeni arayışlar... Bu mekanda kendimi devamlılık konusunda aşmayı hedefliyorum...Bana bu konuda sorumluluk vermek çok iyi fikir     en sıkı olduğum daldır sorumluluk almak.

Canlar çok teşekkürler diyorum yüreklendim sanki yazacağım gibi....Çok şey aklıma gelmeye başladı....

Not:
Yorum yazmak için ,bu yazının altında bulunan yorum kelimesini tıklayın açılan pencerede yorumunuzu yazın isim kısmına isminizi bırakabilirsiniz.